Son katliam bardağı taşırdı! Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 'eylem' çağrısı...

Antalya Diplomasi Forumu'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devleti'nin kurulması için Türkiye'nin sorumluluk almaya hazır olduğunu belirtti. Erdoğan, "Sözler eylemle desteklenmedikçe, ne Filistin'deki zulmü durdurmak, ne de uluslararası sisteme güveni yeniden inşa etmek mümkündür." dedi.

Haber Giriş Tarihi: 01.03.2024 16:51
Haber Güncellenme Tarihi: 01.03.2024 16:51
https://www.webursa.com

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Antalya Diplomasi Forumu'nda katılımcılara hitap etti. Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Erdoğan konuşmasında, Gazze'de katliam yapan İsrail'e tepkisini bir kez daha dile getirdi.

Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;

"Antalya Diplomasi Forumu'nun 3'üncü buluşması münasebetiyle sizlerle beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bilindiği gibi 6 Şubat 2023'te yaşadığımız asrın felaketi nedeniyle forumumuzu geçtiğimiz yıl iptal etmek durumunda kalmıştık. Ülkemizin 11 ilini ve 14 milyon vatandaşımızı etkileyen 53 binden fazla canımızı yitirdiğimiz deprem felaketinin yaralarını hızla sarıyoruz. Bu zorlu süreçte dost ve kardeş ülkelerden gördüğümüz maddi manevi desteği burada özellikle ifade etmek isterim. Dünyanın neresinde olursa olsun acımızı yürekten paylaşan dayanışma ve desteklerini esirgemeyen dostlarımıza bir kez daha ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.

Anadolu'nun manevi mimarlarından Hz. Mevlana'nın çağları aşan şu sözünün hikmetine bir kez daha şahitlik ettik; Ümitsizliğin ardında nice ümitler vardır. Karanlığın ardında nice güneşler vardır. Millet olarak destekleriyle, dualarıyla, katkılarıyla en zor günümüzde bizlere umut aşılayan dostlarımızın kadirşinaslığını asla unutmayacağız. Rabbim ülkemiz ve milletimizle birlikte tüm insanlığı bu tür tabii afetlerden korusun diyorum. Depremlerde vefat eden kardeşlerimizi bir kez daha rahmetle yad ediyorum.

İŞ İNSANLARINDAN AKADEMİSYENLERE YAKLAŞIK 4 BİN KATILIMCI AYNI ÇATI ALTINDA OLACAK

Turizmin başkenti Antalya'mız forum ile birlikte küresel diplomasinin kalbinin attığı merkezlerden biri haline geliyor. Bugünkü toplantımızın etkileyici katılım düzeyi bu tespitimizin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Üç gün boyunca, günümüz liderlerinden geleceğin liderlerine, iş insanlarından akademisyenlere yaklaşık 4 bin civarında katılımcı, burada aynı çatı altında bir araya gelecek. Yapılacak fikir teatilerinin ve tartışmaların bizleri doğruya, iyiye, adalete ve gerçekliğe bir adım daha yaklaştıracağına inanıyorum. Forumumuzun bu yılki temasını "Krizler Döneminde Diplomasiyi Öne Çıkarmak" olarak belirledik. Küresel siyasetin kaotik durumuna şöyle bir göz attığımızda, Forumun temasının ne kadar isabetli seçildiği anlaşılacaktır.

İnsanlık olarak gerçekten sancılı, sıkıntılı ve biteviye krizlerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Sadece dış politikada değil; üretim, iletişim, yönetim, sanat, ticaret ve teknoloji gibi pek çok alanda ezberler bozuluyor. Gönül ister ki; bu değişim insanlığın güncel sorunlarına çözüm getirsin; açlığa, yoksulluğa, geri kalmışlığa çare olsun. Maalesef bu konuda ümitvar konuşamıyoruz.

"21. YÜZYIL GİDEREK 'BUHRANLAR ÇAĞI'NA DÖNÜŞMEKTE"

Ülkeler arasındaki gelir adaletsizliği katlanarak artıyor. Savaşlar, eskisinden çok daha kanlı ve yıkıcı geçiyor. Sömürgecilik, yeni yöntemlerle, ne yazık ki, devam ettiriliyor. Karşı karşıya olduğumuz gerçeklik şudur: Refah, huzur, barış ve özgürlük asrı olmasını umduğumuz 21'inci yüzyıl; beklentilerin tam aksine giderek bir "buhranlar çağına" dönüşmektedir. Herkesin diline pelesenk ettiği "kural temelli uluslararası düzen", anlamını ve ağırlığını kaybetmekte, bir slogandan öteye geçememektedir. Dayanışma, adalet ve güven gibi temel kavramlardan yoksun olan cari uluslararası sistem ise asgari mesuliyetlerini bile yerine getiremiyor.

"DEAŞ İLE GÖĞÜS GÖĞÜSE MÜCADELE EDEN YEGANE NATO ÜLKESİYİZ"

Tüm bunları, olayların uzağında bir ülkenin lideri olarak söylemiyorum. Türkiye, gerek coğrafi konumu, gerek beşeri ve kültürel bağları, gerekse beynelmilel ilişkileri itibarıyla krizlerden en çok etkilenen ülkelerden biridir. İnsanlığın gündemini meşgul eden çatışmaların, gerilimlerin, savaşların, risklerin kahir ekseriyeti bizim yakın coğrafyamızda yaşanıyor. Örneğin, pek çok ülkenin son 5-10 yılda yüzleştiği terör tehdidiyle biz tam 40 yıldır mücadele ediyoruz. DEAŞ'la sahada göğüs göğüse mücadele edip bu örgütü bozguna uğratan yegâne NATO müttefikiyiz. Yükselen İslam düşmanlığının hedef aldığı toplum kesimlerinin başında bizim yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız geliyor. Son dönemde protesto eylemi kılıfı altında Avrupa'da mukaddes kitabımız Kur'an'ı Kerim'e yönelik yapılan saldırıların çoğu, Türk Büyükelçiliklerinin önünde gerçekleştirildi. Türkiye ve Avrupalı Türkler bu süreçte özellikle provoke edilmek istendi.

Düzensiz göç meselesinde zaten 12 yıldır ciddi baskı altındayız. Çatışmalardan ve terör örgütlerinin baskılarından kaçan yaklaşık 4 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapıyoruz. İnsanlığın yüzleştiği bir diğer önemli sorun olan iklim değişikliği konusunda da durum farklı değildir. Akdeniz çanağında olmamız hasebiyle iklim değişikliğinin menfi etkilerine her geçen yıl daha fazla maruz kalıyoruz. Bu listeyi daha da uzatmak mümkündür.

"TÜRKİYE'NİN HİÇBİR HADİSEYİ UZAKTAN SEYRETME LÜKSÜ YOKTUR"

Türkiye'nin hiçbir hadiseyi uzaktan seyretme veya görmezden gelme lüksü yoktur. Sorumluluk sahibi bir ülke olarak; doğru bildiklerimizi cesaretle söylemek, hem kendi insanımıza, hem de tüm insanlığa karşı görevimizdir. Hakikati konuşanların seslerinin kısıldığı günümüzde böyle bir misyonun zorluklarının şüphesiz farkındayız. Ama buna rağmen acı da olsa, birileri için rahatsız edici de olsa, gerçekleri dillendirmeye devam edeceğiz. Forum boyunca ortaya konacak fikirlerin, bizlere bu mücadelemizde katkı sunacağına inanıyorum.

Karşı karşıya olduğumuz jeopolitik riskleri yönetmek için her zamankinden daha aktif, çok yönlü, dikkatli ve soğukkanlı bir politika izliyoruz. Girişimci, insanı ve diplomasiyi öne çıkaran dış politikamızın temelinde kadim değerlerimizle çıkarlarımızın uyumlu birlikteliği vardır. Prensiplerimizden taviz vermeden, ülkemizin menfaatlerini her alanda güçlü bir şekilde savunmanın gayretindeyiz.

Yakın dönemde yaşadığımız hadiseler ve tecrübeler bize şunu öğretti: Diplomasi, krizlerin barışçıl çözümünde elimizdeki en büyük araçtır. Yeter ki; diplomasiye şans tanıyalım, alan açalım. Yeter ki, maksimalist hedefler peşinde koşmayalım. Her zaman söylediğimiz gibi; sıkılı yumruklarla musafaha olmaz. Hüsnüniyet, irade ve kararlılığın olduğu her yerde, diplomasi ve diyalogla mesafe almak pekâlâ mümkündür. Elbette tüm bunları dillendirirken, gerçeklerden kopuk bir romantizmden bahsetmiyorum. Tarih boyunca olduğu gibi bugün de, jeopolitik rekabetin kıran kırana geçtiği bir coğrafyada yer aldığımızı asla unutmuyoruz.

"SAHADA VARLIK GÖSTERMEDEN MASADA KAZANIM ELDE EDİLEMEZ"

İçeride güçlü olmadan, dışarıda güçlü olunamayacağını, sahada varlık göstermeden masada kazanım elde edilemeyeceğini de çok iyi biliyoruz. Nitekim bu hakikatleri göz önüne alarak, son 21 yılda ekonomiden ticarete, savunmadan ihracata her alanda büyük atılımlar gerçekleştirdik. Diklenmeden dik durabilmek için, milli onurumuzu, bekamızı, milletimizin hak ve hukukunu koruyabilmek için her türlü adımı attık.

Ekonomide ülkemizi yılda ortalama yüzde 5,5 oranında büyüttük. Milli gelirimizi 238 milyar dolardan, tam 5 kat artışla, 1 trilyon 118 milyar dolara yükselttik. Ülkemizi satın alma paritesine göre milli gelir sıralamasında dünyada 11'inci sıraya çıkarttık. İhracatı 36 milyar dolardan 256 milyar dolara, turizm gelirlerimizi 13 milyar dolardan yaklaşık 54,5 milyar dolara getirdik. En stratejik alanlardan biri olan savunma sanayiinde yerli ve milli üretimin payını yüzde 20'lerden bugünkü yüzde 80'ler seviyesine ulaştırdık. Silahlı-Silahsız İnsansız Hava Araçları teknolojisinde Türkiye'nin yazdığı başarı hikâyesi herkesin malumudur.

"KAAN İLE FARKLI BİR LİGE YÜKSELDİK"

Geçtiğimiz hafta 5'inci nesil savaş uçağımız KAAN'ın da ilk uçuşunu başarıyla yapmasıyla, artık bu alanda farklı bir lige yükseldik. Dışişlerinde 163 olan temsilcilik sayımız, bugün itibarıyla 261'e çıktı. Dünyanın en geniş diplomasi ağına sahip üçüncü ülkesiyiz. Böylece ülkemizi her alanda yakından takip edilen; sözü, duruşu ve tavrı dikkate alınan, krizlerin ve çatışmaların çözümünde anahtar rol üstlenen bir konuma getirmeyi başardık. Bugün büyük bir gururla ifade etmek isterim ki Türkiye; Hem Batı'yla, hem Doğu'yla kazan-kazan temelinde ilişkiler kurabilen... Ukrayna-Rusya arasındaki savaşta hakkaniyetli bir tutum benimseyen... Avrupa Birliği'yle Gümrük Birliği içinde olup, dünyanın dört bir yanıyla güçlü ticari ilişkiler geliştirebilen... Hiçbir ayrım yapmadan mazluma, mağdura ve ihtiyaç sahibine el uzatan... Bekası tehlikeye girdiğinde sahada her türlü tedbiri süratle alabilen... Velhasıl her alanda güçlü, dirayetli, vicdanlı "müessir bir aktör" olarak öne çıkmaktadır. İnşallah önümüzdeki dönemde de hakkı haykırmaya, adaleti savunmaya, tüm dünyada dostlarımızın sayısını artırmaya devam edeceğiz.

"KURAL TEMELLİ ULUSLARARASI DÜZENİN İFLAS BAYRAĞINI ASIL ÇEKTİĞİ YER GAZZE"

Suriye, Yemen, Libya ve son olarak Ukrayna'daki çatışmalar, bize mevcut küresel sistemin işlevini tamamen kaybettiğini göstermiştir. Ülkemizin gönül coğrafyasında patlak veren bu krizlerde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, uluslararası kurum ve kuruluşlar; kanı, gözyaşını ve yıkımı durduracak adımları atamadılar. Üçüncü yılına giren Ukrayna krizinde, Antalya'daki buluşmayla başlayan, İstanbul Süreci'yle bir üst seviyeye çıkan barış umutları, maalesef, gerekli destek verilmediği için âkim kaldı. On binlerce insanın hayatını kurtaracak, yaşanan acının, yıkımın önüne geçecek tarihi bir fırsat heba edildi, daha doğrusu sabote edildi. Ancak kural temelli uluslararası düzenin iflas bayrağını asıl çektiği yer, Gazze olmuştur.

7 Ekim'den bu yana Gazze'de yaşanan barbarlığı ve katliamları, hepimiz içimiz kanayarak takip ediyoruz. İsrail'in, sivil yerleşim yerlerini hedef alan kasıtlı saldırıları sonucunda bugüne kadar çoğu çocuk ve kadın 30 bin Gazzeli şehit edildi, 70 binden fazla Filistinli yaralandı ve 1,9 milyon insan evlerinden göçe zorlandı. Burada bir hususu çok açık ve net ifade etmek isterim: Gazze'de sadece çocuklar, kadınlar ve siviller canice katledilmedi... Aynı zamanda milyarlarca insanın uluslararası sisteme, adalete ve hukuka dair inancı da yok edildi. Söz konusu İsrail olunca; İnsan hakları evrensel beyannamesinin... Görevi küresel barışı temin olan Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi'nin... Avrupa Birliği'nin sürekli hak ve hukuktan bahseden kurumlarının... Tarafsızlıktan dem vuran uluslararası basın-yayın organlarının... Hâsılı yıllardır bize örnek gösterilen, güvenmemiz, itibar etmemiz gerektiği söylenen yapıların ne kadar aciz ve işlevsiz olduğunu hep birlikte gördük.

Gazze'de yaşananlar kesinlikle bir savaş değildir; bir soykırım girişimidir. Çünkü savaşın bile uyulması gereken bir ahlâkı, adabı ve hukuku vardır. Ana kucağındaki yavruları açlığa ve susuzluğa mahkûm eden; hastaneleri, kiliseleri, camileri, okulları, üniversiteleri, mülteci kamplarını, ambulansları bombalayan bir barbarlıktan bahsediyoruz.

"İNSANLIK OLARAK 6 YAŞINDAKİ BİR KIZ ÇOCUĞUNUN HAYATINI KURTARMAYI BAŞARAMADIK"

Ailesiyle güvenli bir yer ararken araçları İsrail güçleri tarafından vurulan ve tüm ailesini kaybeden 6 yaşındaki Hind Receb'in trajik hikâyesi, aslında Gazze'de öldürülen 15 bine yakın masum çocuğun da hikâyesidir. İnsanlık olarak "Beni almaya gelecek misiniz? Korkuyorum" diyen 6 yaşındaki bir kız çocuğunun hayatını, 12 gün boyunca kurtarmayı başaramadık. Maalesef, Hind'le birlikte diğer Gazzeli çocuklara karşı sorumluluklarımızı tam manâsıyla yerine getiremedik. Saldırıların ilk gününden itibaren ortaya koyduğumuz çabalara...

Bölgeye gönderdiğimiz 37 bin tona varan insani yardımlara... Küresel ölçekte yürüttüğümüz tüm diplomatik temaslara... Refakatçileri dâhil 900'den fazla Gazzeli hastayı ülkemize getirmemize rağmen, bunun mahcubiyetini iç dünyamızda halen yaşıyoruz. Uluslararası Adalet Divanı'nın İsrail'in soykırımı önlemesi yönünde aldığı ihtiyati tedbir kararı apaçık ortadayken, Netanyahu yönetimi işgal, yıkım ve katliam politikalarını pervasızca sürdürebiliyor. İsrail'e ilk günden beri koşulsuz destek veren Batılı güçler ise "tazıya tut, tavşana kaç" diyen ikiyüzlü politikalarıyla dökülen kana ortak oluyor. Sözler eylemle desteklenmedikçe, ne Filistin'deki zulmü durdurmak, ne de uluslararası sisteme güveni yeniden inşa etmek mümkündür.

"GARANTÖRLÜĞÜ DE İÇERECEK ŞEKİLDE SORUMLULUK ALMAYA HAZIRIZ"

Uluslararası toplum, Filistin halkına olan borcunu, ancak Filistin devletinin kurulmasıyla ödeyebilir. Bunun için 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz Filistin Devleti'nin teşekkülü şarttır. Bu maksatla, garantörlüğü de içerecek şekilde sorumluluk almaya hazır olduğumuzu belirttik. Gelecekte de Filistinli kardeşlerimize gereken desteği verecek, Gazze'nin yeniden toparlanmasına da elimizden gelen katkıyı sağlayacağız.

Buradan bir kez daha uluslararası toplumu Gazze'ye ve Filistin davasına sahip çıkmaya davet ediyorum. Dünyanın bir yanında hemen her hafta meydanları dolduran, zulmü lanetleyen, tüm baskılara rağmen gerçekleri cesaretle dile getiren Filistin dostlarına şükranlarımı sunuyorum. Forumumuzun, bir daha benzer katliamların yaşanmaması için neler yapabileceğimiz noktasında verimli tartışmalara vesile olmasını diliyorum.

"TÜRK DÜNYASI'NIN BİRLİKTE GÜÇLÜ KILINMASINA YÖNELİK ÇALIŞMALARIMIZ SÜRÜYOR"

Dünya genelinde etkili olan olumsuzluklara rağmen, Türkiye Yüzyılı hedeflerimiz doğrultusunda kararlılıkla ilerliyoruz. Balkanları bölgesel sahiplenme ve işbirliği temelinde, barış, istikrar ve refahın hâkim olduğu bir coğrafya olarak görüyoruz. Kıbrıs Türk Halkı'nın müktesep hakları olan egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescili için çabalarımızı yoğunlaştırdık. Orta Asya'daki kardeşlerimizle ekonomiden enerjiye, eğitimden kültüre, ulaşımdan savunma sanayiine işbirliğimiz güçleniyor. Türk Devletleri Teşkilatımız aracılığıyla Türk Dünyası'nın birlikte daha güçlü kılınmasına yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Karabağ'ın 30 yıllık işgalinin sona ermesiyle Ermenistan'la başlattığımız normalleşme sürecini, Azerbaycan'la yakın eşgüdüm içerisinde yürütmeye devam edeceğiz.

Köklü bağlarımızın olduğu Afrika kıtasıyla ve Latin Amerika ülkeleriyle işbirliğimizi karşılıklı saygı temelinde inşallah daha da ilerleteceğiz. "Dünya beşten büyüktür" ve "Daha adil bir dünya mümkün" şiarlarıyla çalışmaktan geri durmayacağız. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken Antalya Diplomasi Forumu'nu teşrifiniz için bir kez daha sizlere teşekkür ediyorum. Dışişleri Bakanımızın şahsında tüm Bakanlık mensuplarımızı ve Forumun başarıyla icra edilmesinde emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Bizlere yeniden ev sahipliği yapan güzel ilimiz Antalya'nın tüm sakinlerine teşekkür ediyorum."